12.02.2008

Tecrübem / Ebru Süvari

Ben Ebru Süvari. Dizimle ilgili bir sağlık sorunumu azmim, Reiki ve en önemlisi Brajabanita'nın cesaretlendirmesi sayesinde nasıl çözdüğümü anlatmak istiyorum.

2005 yılında Saklıkent'te kayak yaparken arkadan gelen bir çocuğun çarpması sonucunda feci şekilde düştüm. Kayak ayağımdan çıkmadı, kara saplandı, dizim döndü, canım çok yandı ve apar topar Ankara'ya döndüm. Doktora gittiğimde önçapraz bağın çok inceldiğini hatta fonksiyonunu yitirdiğini ve ameliyat olmamın en iyisi olacağını söyledi. Ama ameliyat sonrası çok ciddi bakım gerektiği ve bunu göze alamadığım için ameliyat olmadım. Yine de o dönemlerde aklıma her geldiğinde Reiki tuttum ve elimden geldiğince dikkat ettim, yoğun bir şekilde spora gidip üst kasları güçlendirdim ve bir şekilde olayı kendimce hallettim. Hatta sonraki kış biraz zorlansam da tekrar kayak bile yapabildim.

Bu yaz tam artık dizimin sorun olmaktan çıktığını düşündüğüm bir gün düz yolda yürürken nasıl olduğunu anlamadan yine aynı dizim döndü ve ben yere çakıldım. Hatta bir süre yerden kalkamadım, o kadar canım yandı ki bayılma noktasına geldim. Neyse ki olay şirketimin önünde olduğu için aşağıdakiler hemen yardıma koştular, arabama beni nerdeyse kucakta taşıdılar. Aynı şekilde dizim şişti, morardı, günlerce ağrıdı... doktorun ne diyeceğini iyi bildiğimden gitmemek için bayağı inat ettim hatta. Ama sonunda baktım olacak gibi değil belki daha insaflı çıkar diye bu kez farklı bir ortopediste gittim. Tabii bu arada benden çok annem sıkı bir şekilde reiki vermeye devam etti dizime. Çünkü karışık bir dönem geçiriyordum ve Reikiye de fazla bir inancım kalmamıştı o dönemde. Hastaneye gidip MR çektirdiğimde doktor değişmiş olsa da söylediği şey aynıydı. Bu kez o ince bağ da gitmiş ön çapraz bağımı tamamen kopartmıştım, hatta üzerine bir de minüsküsümü ucundan yırtmıştım. Yani ilkinden daha başarılı bir çalışmaydı ve belki normal hayatta idare edebilirdim ama bazı sporlar ve özellikle kayak kesinlikle yasaktı. Durum gerçekten bu kez daha vahim göründüğü için herşeyi göze alıp ameliyat olmaya karar verdim. Tam o günlerde Brajabanita'yla tanıştım.. canım Reiki hocaaam :) ve ilk kez o bana duymak istediğim ama bir türlü doktorlardan duyamadığım şeyi söyledi, "ameliyat olmak zorunda değilsin, kendin halledebilirsin, ayrıca aynı olayı 2. kez yaşaman -hem de düz yolda yürürken- kesinlikle bir tesadüf ya da şanssızlık değil". Sanırım haklıydı. Dediğim gibi karmaşık ve bana göre oldukça zor bir dönem geçiriyordum ve değişime bir türlü ayak uyduramıyordum. Brajabanita benden öncelikle direnmeyi kesmemi istedi, herşeyi, herkesi (kendim de dahil olmak üzere) özgür bırakmamı ve direndiğim sürece istediğim kadar çok ameliyat olayım aynı olayı tekrar tekrar yaşayacağımı.. vee bu arada sık sık onaylama yapıp dizime hergün reiki tutmamı. Doktorun acımasız önerisinden kulağa daha hoş geldiği için hemen Brajabanita'nın söylediklerini yapmaya karar verdim. Sonuçta kaybecedek birşey yoktu ve dediği gibi belki de dizim sadece bana uyarı sinyali yolluyordu, direnmeyi kes, akışa bırak, düşüncelerini değiştir şeklinde.


Sonraki 2 ay sürekli Reiki yaptım, elimden geldiğince yaşadığım herşeyi akışına bıraktım ve düzenli olarak spora gidip hocalarımın denetiminde kendime fizik tedavi uyguladım. Daha sonra aldığım referanslarla Ankara Universitesinin spor hekimliğindeki bölüm başkanı Prof. Dr. Emin Ergen'e gittim, yani tam işin uzmanına. Kendisi eski Milli Takım doktoruymuş ve bana en son ameliyat diyecek kişiymiş. Ortopedi sorunları olanlara kesinlikle tavsiye ederim. Tedavi anı ise gerçekten komikti. Emin hoca önce klasik ortopedi taktikleriyle dizimi inceledi. Çekti, büktü, oturttu, zıplattı, belli yerlere basıp acı var mı diye sordu ve ben herşeyi çok rahat birşekilde yaptığım gibi en ufak bir ağrı da duymadım. "Herşey normal görünüyor, son derece sağlıklı bir dizin var, gayet sağlam tutuyor" dediğinde ise gerçekten çok şaşırdım. Hatta anlattığım hikayeyi biraz fazla abarttığımı düşündüğünü gösteren bir gülümseyiş vardı yüzünde. Ama daha sonra 1 ay önce çekilmiş MR ve filmlerime baktığında şaşırma sırası sevgili doktorumdaydı. "Yani" dedi "ne iş anlamadım, MR'a göre şu anda topallıyor olman lazımdı ama dizin görünüşte benimkinden daha sağlam". Bundan cesaret alarak kilit soruyu sordum, "peki kayak yapabilecek miyim hocam??" Cevap tam da hayalimdeki gibiydi "Valla gördüğüm kadarıyla sorun yok, her ne yaptıysan iyi yapmışsın, aynısını yapmaya devam et, sporu hiç bırakma vee evet kayak yapabilirsin ama kendini fazla yormadan ve kahramanlık taslamadan." İşi sağlama almak için de bir dizlik takmamı söyledi. Bu arada hala yan gözle yanında asılı duran filme bakıyordu o yüzden de çıkarken uyarmadan edemedi en ufak bir sorun olursa ya da acı hiç gecikmeden hemen gel MR'da gördüklerim pek hoşuma gitmedi :)

Brajabanita'ya göre olayın sebebini bulup o farkındalığa ulaştığım için artık aynı şeyle karşılaşmam pek mümkün değil. Bu arada hikayenin en keyifli bölümü ise bu kış kayak açılışını yaptım, hem de 3 kez ve gerçekten de dizim bana hiç ihanet etmedi, herşey süperdi.

Bu olaydan sonra bir kez daha anladım ki çözümler içimizde başlıyor, hastalıklar aslında bedenimizin bize gönderdiği uyarı sinyalleri. "Biran önce kafanı düzelt yoksa daha sert uyarmak zorunda kalacağım" tarzında. İki alternatif var ya ondan nefret edip, korkmak yerine sevgiyle ele alıp hastalığın sebebine ineceğiz...ya da direnip aynı hastalığı farklı şekillerde tekrar tekrar hatta daha sert şekilde yeniden yaşayacağız.

Ben ilkini seçtim.. gerçi ilerde ne olur bilemem.. ara ara iniş çıkışlar yaşadığım, anlamsız triplere girdiğim için "ben bu olayı çözdüm artık başıma hiç birşey gelmez diyemiyorum"... sanırım olumsuz düşüncelere karşı hep tetikte olmak kendini hiç bırakmamak gerekiyor. Brajabanita'nın dediği gibi herşeye herkese hep sevgiyle yaklaşmak... ama o her zaman olmuyor işte :)) neyse bu da insan olmanın güzel tarafı :))

Son olarak Reikiyle, Brajabanita ve Zeyneple ve sizlerle tanıştığım için çok memnunum... Umarım hayat herzaman bizlerin istediği gibi olur...

10.02.2008

Mutluluk

Mutlu oldugunuzda mutlulugu yaşayan sadece kendiniz degilsiniz.

Sevgi dolu oldugunuzda, sevgiyi yaşayan ,sadece kendiniz degilsiniz. Barış ve huzur içinde oldugunuzda, barış ve huzuru yaşayan, sadece kendiniz degilsiniz. Mevlana oldugunuzda, Mevlanalığı yaşayan, sadece kendiniz degilsiniz. Siz bir yandan bunları yaşarken, bir yandan da farkında olmadan, evrenin enerjisini yükselterek, pek insanin hayatını etkiliyorsunuz. Yaşadıklarınız ile oluşan düşük veya yüksek frekanstaki enerjiniz ile, siz farkına olsanız da olmasanız da, inansanız da inanmasanız da, görsenizde görmeseniz de, toplu bilinçteki yaşam enerjisini fazlası ile etkilemektesinizdir .
-
Kanadalı doktor David Hawkins araştırmaları sonucu vardıgı deger şöyle

Pozitif ve herşeyi oldugu gibi kabullenen mutlu bir insanın yaydıgı enerji,
90.000 insanin yaydıgı düşük enerjiyi dengelemektedir.

Sevgiyi gerçek anlamda yaşayan bir insanın yaydıgı enerji,
750.000 insanin yaydıgı düşük enerjiyi dengelemektedir.

Barış ve huzur içinde yaşayan bir insanın yaydıgı enerji,
10 milyon insanin yaydıgı düşük enerjiyi dengelemektedir.

Mevlanalığı yaşayan bir insanın yaydıgı enerji,
70 milyon insanin yaydıgı düşük enerjiyi dengelemektedir.

Peygamber,budha seviyesinde yaşayan bir insanın yaydıgı enerji ise
tüm insanlıgın yayadıgı düşük enerjiyi dengelemektedir.

Bugün, peygamber,budha veya mevlana olmasanızda,
90 bin insani mutlu etmeye ne dersiniz ?

5.02.2008

NAMASTE

Kişinin hata yaptığını kabul etmesi çok zor. Geri planda daima ‘gerekçe merkezi’ çalışıyor. Sevdiklerimize karşı yaşadığımız gerekli ya da gereksiz gergin anlar, hırçınlıklar, kızgınlıklar haklı olduğumuzu düşünelim ya da düşünmeyelim (ki genelde haklıyızdır) kalbimizde daima bir sızı bırakır. Hele kızgınlığımız, hırçınlığımız çocuklarımıza karşi ise gerekçe merkeziniz fazla mesai yapsa bile bu durum pişmanlık, vicdan azabı, başarısızlık duyguları ile birleşir ki bu geri tepmiş bir silah gibi kişinin kendisini vurur. Bunun acısı öyle büyüktür ki geçmez. Acı acı üzerine eklenir. Çevrenizdekiler sizin anneliğiniz ile ilgili övgüler yağdırır, ama kalbiniz notunu vermiştir’ ZAYIF’. Alahın emanetine, hediyesine, hayatta en sevdiğinize, kıymetlinize , hak ettiği gibi davranmamış , değerini bilmemiş ve kötü bir anne olduğunuzu göstermişsinizdir. ‘KÖTÜ ANNE’. Üstelik bu çukur öyle derindir ki girdin mi çıkılmaz. Bu duyguyu sürekli yaşamanıza gerek yok arada yaşasanız da kalbinizde ve aklınızda kendinizi damgaladınız mı, o derin çukur sizi hortum gibi çeker.

Nereden mi biliyorum?.........
Ben bir anneyim. Üstelik ikiz annesiyim. Anne olamayacağımı bilerek yola çıktım. Belki saflık ama anne olmamam ile ilgili gönlümde ne negatif ne de pozitif duygu yoktu. Allah önce onları bilinçsizce hayallerime soktu, sonra da kucağıma almamı nasip etti. Nasip, mucize, hediye, emanet, ne dersek diyelim onlari ilk gördüğümde dört billur göz bana bakıyordu, iki pırlantam olmuştu. Biri kiz biri erkek. Hissettiklerimi tanımlamak cok zor . Mutluluk, sevgi, şefkat, huzur, sıcaklık, aşk, sorumluluk… Bu duyguyu kelimelere dökmek o kadar zor ki, rüyada idim sanki. Ama mutluluğun yanında, Allah’ın bana büyük bir görev verdiğini düşünüyordum ve bu görevi çok iyi başarıp, iyi bir anne olmayı diledim. İki pırlantamı en iyi şekilde işleyecekdim. Öyle iyi bir işçilik çikartacaktım ki onların ışıkları dunyayi aydınlatacaklardı. İyi bir insan olmaları için üstüme düşenin en iyisini yapacaktım. ‘İYİ BİR ANNE’ olacaktım. Başta annem olmak üzere bildiğim annelerin (bana göre) yaptıkları hataları yapmayacaktım. Bu güne kadar düşünüyorum da yer yer zor ama her anı çok güzel günler geçti. Zorluklardan sikayet etmiyordum. Ne yapıyorsam sevgiyle ve isteyerek yapıyordum. Zorluklar daha çok bedensel yorgunluk olarak kendini gösteriyordu. Günde 2 saat uyuduğum ilk 2,5 yıl da bile yorgunluktan bitap sabahın 6’sında daha gözümü kırpmamış olduğumda tekrar tekrar uyuttuğum pırlantalarımdan birini yatağına yatırırken bile kulaklarına ‘kendini özletme’ diyecek kadar yorgunluğumun ve her anın tadını çıkartmaya çalışıyor ve yaşadığım her an için Allah’a şükrediyordum.
Hala, her an şükrediyorum ama son yıllarda (çocuklarım şu an 10 yaşındalar) zorluklar, bende sevimsiz bir şekilde kendini gostermeye başladı. Hal ve tavırlarım değişmeye başladı. Yine zor gunlerden birinde, bir an farkettim. Şöyle bir kendime ve yaptıklarıma baktım. İnanamadım ve belki beni tersine inandirir diye ablamı aradım. Telefondaki hıçkırıklarım hala kulağımda. Ablama “Gitgide anneme benziyorum, aynı onun gibi davranıyorum, ben anne olursam böyle yapmayacağım dediğim herşeyi yapıyorum.” diye ağlıyordum. Annem “Beni anne olunca anlarsınız.” derdi. Annem gerçekten iyi ve fedakar bir annedir. Beni çok sevdiğini biliyorum. Ben de onu çok seviyorum. Ama gençliğin eleştirici bakış tarzı ve kuralları kabullenmeme isteği ile belki, onu kendi kendime elestirdiğim oldu. O günlerde annemin bu sözünü, ‘olgunlaşıinca beni anlarsın’ diye anlıyordum. Ama doğrusu buna hiç ihtimal vermiyordum. Annem gibi davrandığım gün, artık olgunlaşıyorum. acaba bu nedenle mi annem gibi davranıyorum, diye düşündüm. Yoksa artık annemi anlamaya mı başlamıştım?... Cevap ise kocaman bir HAYIR idi. Yanlış yine yanlış, hata yine hata idi. Kendimi doğru ve haklı goremiyordum. Yanlış yapıyordum. Bu sefer hatalı olan bendim. Çocuklarıma daha anlayışla ve sabırla yaklaşabilirdim. Her gün kendime “Bugün yeni bir baslangıç, sabırlı olacaksın ve asla patlamayacaksın” diye söz veriyordum. Ama her akşam yatağımda sessizce başarısızlığıma ağlıyordum. Sanki göz yaşlarım, yaşadığım günde yaptığım hataları silmek istercesine, kendimi temizlemeye calışırcasına akıyordu. En acısı da ben kendi halime ağlarken çevremdekiler, çocuk yetiştirmem ile ilgili övgüler yağdırıyorlardı. Arkadaşlarım kendileri bir çocukla baş edemezken, benim iki çocuğumu yetiştirme tarzımı yere göğe sıgdıramıyorlardı. Ama ben kendimi hep iki yüzlü hissetim. Onlar hiç ‘ kötü anne ‘ halimi görmediler. Belki görseler buna mı üzülüyorsun diye gülüp geçerler. Ama beni ilgilendirmiyor. Çocuklarıma gösterdiğim en ufak bir sabırsızlık ve ses tonumdaki en ufak bir sertlik bile beni derinden yaralıyor. Aile kurallarını belirlemeden aynı yaşta iki çocuk yetiştirmek çok zor . Ama bu kuralları sabır ve olgunlukla uygulayabilirim. En azından canlarım bunu hak ediyor. Başaramadığımda, başsarısızlığımın faturasını onlara çikartıp, sabrımın taşması ve ses tonumun sertleşmesi hiç adil değil. Allaha çok şükür, çocuklarım çok saf ve temiz bir enerjiye sahip. Onların özü güzel, benim sertliklerimi hemen unutup aynıi çizgiden devam edebiliyorlar. Bana aynı şekilde kenetleniyorlar ve sevgileri hiç yıpranmıyor. Hatta kızdıktan sonra pişmanlıktan özür dilediğim günlerde bile beni üzülmemem için teskin ediyorlar , tutarsıizlığımı asla kullanmıyorlar ve kendilerini bozmuyorlar.

Çalışkan bir insanım, kolay yılmam. Bilgim, becerim ve görgüm doğrultusunda, enerjimi zorlarım. Her zaman yapabildiğimin en iyisini yapmaya çalışırım. Ama bu konu, hayatımın en büyük başarısızlığı, kendimi değistiremiyorum. Sakinliğimi koruyamıyorum. Üstelik olası problemleri en aza indirebilmek icin sınırlarım, tanıdığım diğer annelere göre çok daha geniştir. Her zaman patlamıyorum, her an sertleşmiyorum. Ama ara ara da olsa içimdeki o çirkin ‘ben’in çıkmasını engelliyemiyorum. O hiç bana benzemiyor. Nereden içime girdi bilemiyorum. Bir an beynim uyuşuyor ve sadece bağzı sesler duyuyorum. Hiç tanıdık değil. Hiç sevgi dolu değil. Hiç benden değil. Sanki o anı yaşayan ben değgilim, biri benim yerime rol yapıyor (en azından, böyle düşünmek beni rahatlatıyor). Üstelik en kötüsü, rol yapan beni izlemiyorum bile, beynim uyuşmuş öylece kalıyorum. Ve sakinlestiğimde olayı hatırlıyorum. Eğer izlemeyi başarsam ‘farkında’ olup kendime, ya da içimdeki diğer ‘ben’e müdahale edebilirim. Ama yapamıyorum, içimdeki o sevgisizlik tohumunu silip atamıyorum.

Kendi zorluklarıma ve başarısızlıklarıma katlanmam oldukça zor, ama daha zoru aynı şeyleri çocuklarımın da yaşayacağını bilmek olurdu. Birgun kızım kardeşi ile bir problem yaşıyordu. Görüntü çok tanıdık geldi. Sanki bu sahneyi daha önce görmüştüm. Daha önce baş rol oyuncusu ben idim. Bu sefer ise minik kızım, meleğim gitmiş yerine benim kızgın halimi andıran başka bir melek gelmişti. Bir anda gözümün önünden bir sahne geçti. Anne olmuştu meleğim, yatağinda, gizlice, sezsizce, pişmanlik içinde kendi haline ağlıyordu. Sanki yıkanıp, temizlenmek istercesine. Biranda panik oldum. Gözümün önünden DNA’lar geçiyordu. Acaba karakteristik bazı özelliklerimiz DNA’larımızdan mı geçiyor ve uygun bir ortam bulduğunda kendiliğinden ortaya mı çıkıyordu? Ya da kızıma iyi anne olmak isterken bazı yönlerimle kötü bir örnek mi oluşturuyordum. Soruların cevabı ne olursa olsun problemin çözümü tek idi. ‘KENDİMİ DEĞİŞTİRMEK’. içimdeki sevgisizlikleri yok edip, yerini sevgi ile doldurmam gerekiyordu. Üstelik sorumluluğum artmıştı. Artık sadece kendim icin değil çocuklarım için, torunlarım için, gelecek nesillerim için, belki de gelecek karmalarım için değismem gerektiğine inanıiyordum. Çok uğraştım ama tek başına olmuyordu. Ve yine bir gece boğgazımda kocaman bir yumru, göz yaşlarım sel olmuş akarken, Yaradan’dan bütün kalbimle diledim, ‘DEĞİŞMEYİ’ ve ‘YARDIMINI’ diledim. Sadece bu konuda değil, korkularımdan, sevgisizliklerimden, kızgınlıklarımdan ve diğer bütün negatif halimden arınmak için yardım diledim. 2 gün sonra komşum bir NLP eitiminden bahsetti. Bunun ne olduğunu bile tam olarak bilmiyordum. Ama NLP eğitmeni 20 yıldır tanıdığım bir arkadaşıim çıktı. Ve işlerimin çok yoğun olduğu bir dönemde neden orada olduğumu tam bilmeden kendimi eğitimde buldum. 1 ay sonra, yine yıllardır tanıdığım Reiki ile uğrastığını bildiğim ama birkere bile kendisine ne olduğunu sormadığım arkadaşım, Reiki ile tanışmama vesile oldu.

10 yıl önce çocuklarım doğduğunda onları birer pırlanta gibi çok iyi işlemek ve ışıltılarının dünyayı sarması için iyi bir anne olmayı dilemiştim. Şimdi bunu yapabilmek icin kendi pürüzlü yanlarımı çok iyi işleyip, parlatır ve ışıldamaya başlarsam onların kendi yollarini aydınlatıp, gidecekleri istikameti bulmalarına yardımcı olacağımı biliyorum. Eğer bunu başarabilirsem işte o zaman ‘İYİ ANNE’ ya da ‘İYİ İNSAN’ kavramı tam olarak anlam kazanacak.

Bunun için gerçekten uğraşıyorum. Aldığım eğitimlerin ve Reiki’nin cok faydası oldu. Farkındalıklarımı artırmak için çok değişik yollar deniyorum. Başarı oranım arttı ama hala sık sık tökezleyip düşüyorum. Her tarafım yara bere içinde. Gerekçe merkezim eskisi kadar çalışmıyor ama benden de vazgeçmiş değil. Egom beni okadar seviyor ki beni bırakmak için pek gönüllü değil. Beynim ise 2 eski dosta, bunca yıl bana arkadaşlık ettikleri için teşekkür edip, kibarca kapının yolunu gösterebilmek için çareler arıyor.

Geçenlerde ‘KÖTÜ ANNE’ çukuru beni yine içine çekti. Eşim ile beraber işten eve geç gittiğimiz günlerden birinde, doğal olarak çocukları bir parça görüp, sohbet etmek istedik. Ve onların odalarına gitmesi 21:30 ‘u buldu. Ama yataklarına yattıklarında saat 22:00 idi. Oğlum da kızım da birçok ıvır zıvır şeyle uğraşıp sanki 1 dakika daha geç yatsalar büyük ödülü alacaklarmış gibi ellerinden gelen her şeyi yaptşlar. Yattıktan sonra babalarıi kitap okudu, ben de kısa bir süre sıra ile yanlarında yattım. Kızım yorgunluktan bayılmış halde hemen uyudu. Geç gelip onlarin normalden geç yatmalarına vesile olduğumuz için hissettiğimiz mutsuzluğa inat, oğlum tuvalet bahanesi ile sürekli yataktan kalkıyordu. İşin kötüsü tuvaleti olmadığı için tuvalete gidiş gelişi rutin yapılan bir törene benziyordu. Bu rutin törenlerin sayısı artınca gitgide gerilmeye başladım. Uyardım, ama birkere uykusu kaçmıştı oğlumun. Saat 23:00’ü geçmişti.

Artık uyumuş olmalıydı. Oğlumun yorganını sıkıştırmak için eğilmiştim ki bir baktım yatakta bir kıpırtı oldu ve 2 parlak göz bana bakıp ayaklandı. Tuvalete giderken sanki sohbetin ortasında imiş gibi bir ses tonu ile konuşmaya başlayınca, sanki beynim uyuştu. Sabrım taştı ve ‘kötü anne ‘ yine ortaya çıktı. Sesim yine bir yabancıya aitmiş gibi geldi bana ve bir daha yataktan kalkmayıp, hemen uykuya dalması için gereksizce sert bir ses tonu ile onu uyardiı, oğlum yatağına giderken üzgün ve kırgın duruyordu. Yüzüme hiç bakmadı. Yatağına yattı ve arkasını döndü. Bu da benim için oldukça sert bir tavır idi. Çok nadir bana kırılırdı. Geç başlamış olan ama keyifli bir akşamı gereksiz sertliğimle berbat etmiştim. Onunla konuşabilirdim, daha sabırlı ve anlayışlı olabilirdim, kendi küçüklüğümü hatırlamaya çalışabilirdim ve saymaya gerek olmayan yapmadığım diğer bütün davranışları yapıp çözüm yolu arayabilirdim, Ama ben yapmadım. Kolay çözümü seçtim. Ses tonumda ve yuz hatlarımda bir ayarlama yapmak kolayıma mı gitmişti? Dürüstçe cevap verirsem “Hayır”. Bilerek kolay yolu seçmemiştim. O an birsey düşünmemiştim. Olayı bilinçli yaşamamıstım. Olayı sadece yaşamıştım. Farkında olmadan. kendime dışarıdan bakmadan, 10’a kadar saymadan, bilinçsiz davranmıştım. Sevgisiz davranmıştım. Kendimi kötü hissetmeye başladım. Kocaman çukur beni içine çekiyordu yine. Bu çukura düşmekten kurtulabilmek için gerekçe merkezim çalışmaya başladı. Oğlumun yanına tekrar yatıp ona sarıldım ve özür diledim ve hareketimin gerekçelerini saymaya başladım. Ama kulaklarıma inanamadim. Bu sefer gereksiz ve geçersiz bahanelerin arkasına sığınmıyordum. Oğluma durumumu bütün açıklığı ile anlatıyor ve ondan yardım istiyordum.
Canım” dedim ona.
Canım. Özür dilerim. Seni kırmak istemedim. Sana kızmak istemedim. Ama çok geç oldu ve sen yarın okula gideceksin. Seni erken uyutmaya çalışıyorum ama başaramıyorum. Bildiğim bütün yolları denedim ama olmadı. Çaresiz kalınca bocalıyorum, geriliyorum ve sesim bir anda yükseliyor. Sen baba olsan ne yapardın? Ben gecenin 11’inde hala uyumamış olsam ve uyumamak için dirensem ne yapardın. Sen de patlamaz mıydın?” diye sordum.
Oğlum adildir. Haklı olduğumu düşündüğünde üzülme annecim der ve boynuma sarılırdı. Ama bu sefer sarılmadı. Sözleri yüzüme tokat gibi çarptı. Yüzüme bakmadan boğuk bir ses tonu ile “Hayır, patlamazdım.” dedi. Ve devam etti. "Ben sakince çocuğumun yatmasını söylerdim, geç uyursa okulda uyuyacağını hatırlatırdım.”

Ben istediğim sonuca ulaşmak için hemen bilmiş bilmiş ilave ettim, “Pekiyi, ya bunları soylemene rağmen uyumamaya devam ederse, ne yaparsın?”

Cevap hic de beklediğim gibi değildi, benim o an düşünemeyeceğim kadar üst seviyeden geldi. “Bir daha söylerdim, bir daha söylerdim, bir daha söylerdim. Ama hiç kızmazdım. Hiç uyumazsan da sen artık büyüdün o zaman okulda uyur ve uyarı alabilirsin, uyarıyorum bu senin sorumluluğun. derdim. “

Artık savunulacak bir tarafım kalmamıştı. Olayı kendimi bile şaşırtacak bir şekilde ortaya koydum. “Canım yavrum, keşke senin dediğin gibi yapabilsem. Çok isterim. Ama çabuk geriliyorum, gerilince sakinleşemiyorum, bir anda beynim uyuşuyor, sonra da sanki ben ben olmuyorum oğlum. Keşke gerildiğimde bana beni hatırlatacak birşey olsa da hiç değişmesem hiç sertleşmesem.” dedim.

Ve aklıma bir fikir geldi. “Ben gerilmeye başladığımda bana beni hatırlatabilir misin? Belki bir şifremiz olur ve sen yada kardeşin onu söylediğinde bu dünyaya gelebilmek için beni anne olarak seçtiğiniz için, sizin gibi tatlı evlatlarım olduğu için Allah’a şükretmem gerektiğini hatırlatır” dedim.
Minik dudaklar kulağıma eğildi birşeyler söyledi. Anlamadım. Tekrarlamasını söylediğimde sanki bunu çok düşünmüş ve cevabı çoktandır biliyormuş gibi kendinden emin bir şekilde tekrarladı “NAMASTE”.

Oğlum bana içimdeki sevgiyi hatırlamamın anahtarını verdi. Bu anahtarla unuttuğum an sevgimi içimde bulup SELAMladim. Iste o zaman anladim, belki de bildiğim bir şeyi tam idrak ettim. Hiç kimse başkasının pürüzlerini yontup işlemekten sorumlu değil. Herkes birbirine vesile oluyor ve ancak kendi kendinin pürüzlerini düzeltebiliyor. Ben çocuklarıma ne kadar vesile olurum bilemiyorum ama, onlar bana çok iyi ustalık yapıyorlar. Onlar sayesinde her geçen gün içime daha çok bakıp, içimi daha çok temizlemeye çalışıyorum. İç ışığımı arttırabilirsem belki çocuklarımın yolunu aydınlatıp kendi yollarını bulmalarına daha çok yardımcı olurum. Ama biliyorum ki yollarını ben göstermiyeceğim, kendileri bulacaklar .

O günden sonra birkaç defa oğlum ve kızımın kulağıma ‘NAMASTE’ diye fısıldaması gerekti ve Allah’a şükürler olsun, işe yaradı, kuvvetli egom nedeni ile yaramadığı anlar da oldu. Ama oğlum sayesinde yolumun sonunda bir ışık olduğuna inancım arttı, umutsuzluğumdan sıyrıldım. Bir vesile ile yazdıklarımı okuyanların da inançları kuvvetlenir umudu ile yaşadıklarımı kendimce sizinle paylaşmak istedim. Yaradan’dan kendi özündeki sevgiyi arayan herkesin idrakinin artmasını, azminin azalmamasını, cesaretinin kırılmamasını diliyorum.


NAMASTE,
Funda Bekişoğlu

Eğil ve İç

Einstein Londra'ya bir gidişinde, yanına kemanını da almıştı. Onu karşılayan arkadaşı, kemana bir göz attıktan sonra sordu:
"Keman çalmayı sonunda becerebildin galiba?" dedi.
"Öğrenebilmek için ne kadar uğraştığını bilirim…"

Einstein başını iki yana salladı:
"Hayır dostum, hâlâ öğrenemedim doğru dürüst çalabilmeyi" dedi.
"Keman öğretmenim bendeki sorunun, sayı sayabilmeyi bilmemek olduğunu söylüyor."
*
Matematik dâhisi Einstein, keman çalabilmeyi öğrenebilmesi için her şeyden önce, belirli bir tempoda sayı sayabilmeyi öğrenmesi gerektiğini biliyordu. Bir yandan bu konudaki yeteneksizliğine gülerken, bir yandan da bir ilköğretim okulu öğrencisi gibi temrinler yaparak, sayı saymayı öğrenmeye başladı.
*
Bu yöntemi Einstein, daha sonra bir yaşam biçimi olarak benimsedi ve tüm yaşamı boyunca yeni birşeyler öğrenebilmek için hep, önce "aşağılara eğilme" yöntemini uyguladı.
*
Gezilerimden birinde, kaldığım bir otelin girişinde bir "musluksuz çeşme" görmüştüm. Çeşmenin üstünde, "Eğil ve İç" sözcükleri yazılıydı. Su içmek isteyen bir kişi, bu musluksuz çeşmeye yaklaşıyor, hafifçe eğiliyor ve o anda birden otomatik olarak akmaya başlayan suya ağzını dayayarak, içebildiği kadar su içiyordu. "Eğil ve İç".
*
Bu çeşmeyi ve üstündeki iki sözcüğü görür görmez, Einstein'ın bu konudaki yaşam ilkesini anımsadım. Yalnızca susuzluğu gidermek için değil, bilgisizliği gidermek için de geçerli bir yöntemdi, "Eğil ve İç"… Özellikle bilgi çeşmesi karşısında uygulanması gereken bir yöntemdi bu.
*
Albert Einstein gibi zeki ve bilge kişiler, ancak şu iki önemli noktanın ayırdına varabildikten sonra yeni bilgiler öğrenebileceklerini bilirler:
1) Bilmeleri gereken herşeyi henüz bilmiyorlardır.
2) Yeryüzünde kimi kişiler, bildiklerini başkalarıyla paylaşmaktan mutluluk duymaktadırlar ve isteyen kişilere bu bildiklerini, gönüllü olarak öğretmeye hazırdırlar.
*
Bir bilgenin bilgilerine ortak olabilmemiz için yalnızca şu alçakgönüllü davranışı yapmamız, bizim için yeterli olacaktır: "Eğileceğiz ve İçeceğiz"…
*
*
Tuncay Sürücü'den...

4.02.2008

Hastalıklar - Olası Nedenleri - Yeni Düşünce Modelleri

Hayatımızdaki her rahatsızlığın ortaya çıkması bir ihtiyaçtan doğar. Zihinsel nedeni çözüp ortadan kaldırmak için içimize yönelmeliyiz, çünkü cevap orada yatıyor. İrade gücümüzün işe yaramamasının sebebi burada yatmaktadır. İrade gücümüz sadece dışsal etkenlerle savaşır, içsel sorunlarımızda etkisiz eleman konumuna gelirler. Diyelimki sigara tiryakisisiniz, sigarayla savaşmak yerine neden bunu kullanmaya ihtiyaç duyduğunuzu bulun ve onu çözün. İhtiyaç ortadan kalkınca, bağımlılık da ortadan kalkacaktır

Bedenimizde en çok rahatsızlığa sebep olan düşünce kalıpları ELEŞTİRME, KIZGINLIK, GÜCENME, AFFETMEME VE SUÇLULUK'tur. Çok eleştiren bir kişinin artrit (eklem romatizması) olması büyük olasılıktır. Kızgınlık duygusu kendisini ateşli ve iltihaplı bir rahatsızlıkla ortaya koyar. Uzun süren içerlemeler kendisini kanser rahatsızlığı olarak koyar. Aşağıda bazı hastalıkların olası nedenlerini ve iyileşmeniz için gerekli yeni düşünce modellerini göreceksiniz. Rahatsızlığınız karşısındaki yeni düşünce modelini sürekli olarak tekrarlamanız gerekmektedir ki eskisi kırılıp temizlendin yerini yenisine terk etsin.


SORUN - OLASI NEDEN - YENİ DÜŞÜNCE MODELİ

ACI
Suçluluk duygusu.
Geçmişe sevgiyle bakıyorum. Onları da kendimi de özgür bırakıyorum Huzur içindeyim.

AIDS
Kendinden vazgeçme.Cinsel suçluluk. Yeterince iyi olmadığı konusunda güçlü kanı.
Kimsenin kendisini umursamadığını düşünme. Kendini savunmasız ve umutsuz hissetme.

Ben evrensel kompozisyonun bir parçasıyım. Ben önemliyim ve hayat'ın kendisi tarafından seviliyorum. Güçlü ve muktedirim. kendimi olduğum gibi seviyor ve takdir ediyorum.

ADETLE İLGİLİ RAHATSIZLIKLAR
Kadınlığını reddetme. Suçluluk, korku. Üreme organlarının günahkar ya da kirli olduklarına inanma
Bir kadın olarak tüm gücümü kabul ediyorum.tüm bedensel süreçlerimi doğal kabul ediyorum. Kendimi seviyor ve onaylıyorum.

*Adet görememe
Kadın olmayı istememe ve kendinden hoşlanmama
Kendimden hoşnutum, kadınlık bana sevinç veriyor. Ben her zaman mükemmel biçimde akan hayatın güzel bir ifadesiyim.

*Adet öncesi sendrom
Karışıklığın hakim olmasına izin verme. Gücünü dış etkilere teslim etme. Kadınlık süreçlerini reddetme.
Şimdi zihnimin ve hayatımın sorumluluğunu kabul ediyorum. Ben güçlü ve dinamik bir
kadınım.Bedenimin her parçası kusursuz çalışıyor.kendimi seviyorum.

*Ağrılı Adet görme
Kendine kızma. Kendi bedeninden ya da kadınlıktan nefret etme
Bedenimi seviyorum. Kendimi seviyorum. Tüm devrelerimi seviyorum.Herşey yolunda.

AKCİĞER RAHATSIZLIĞI
Depresyon.Keder.Hayatı içine almaktan korkma Doya doya yaşamayı kendine layık görmeme.
Hayatın bütünlüğünü içime alma kapasitesine sahibim.Hayatı sevgiyle dopdolu yaşıyorum.

ALLERJİLER
Kime karşı allerjiniz var? Kendi gücünü inkar etme.
Dünya güvenli.Emin ellerdeyim.Hayatla barış halindeyim.

ALKOLİZM
Anlamsızlık duygusu. Yararsızlık,suçluluk, yetersizlik hissetme. Kendini reddetme
Ben hayatın tanrısal bir ifadesiyim. Kendimi olduğum gibi seviyor ve kabulleniyorum.

ALZHEIMER
Dünyayı olduğu kabul etmeyi ve onunla ilişki kurmayı reddetme. Umutsuzluk, çaresizlik, Öfke
Hayatı deneyimleyebileceğim yeni ve daha iyi bir yol daima vardır. Geçmişi bağışlıyor ve geride bırakıyorum.Sevinç ve hazza doğru ilerliyorum.

ANEMİ
"Evet-Ama" tutumu. Sevinçten yoksunluk. Hayattan korkma. Kendini yetersiz bulma Kendi adına çekinmeden konuşamayacağı ve ihtiyaçlarını talep edemeyeceği konusunda güçlü bir inanç.
Hayatımın her alanında sevinç duymam iyi ve güvenli bir şey. Hayarı seviyorum. İhtiyaçlarımın karşılanması benim doğuştan sahip olduğum bir haktır. İsteklerimi sevgiyle ve rahatça talep ediyorum.

APANDİSİT
Korku, hayattan korkma.Akışın önünü kesme
Emin ellerdeyim. Gevşiyor ve hayatın neşeyle akmasına izin veriyorum.

APSE
Düşünceleri incinmeler, küçümsemeler ve intikam arzusu üzerinde mayalandırma.
Düşüncelerimin özgürleşmesine izin veriyorum. Geçmiş artık son buldu. Huzur içindeyim.

ARPACIK
Yaşama öfkeli gözlerle bakma. Birisine kızma
Herkesi ve herşeyi neşe içinde görmeyi seçiyorum.

ARTRİT
Sevilmediğini hissetme. Kendilerini ve başkalarını sürekli eleştirme, içerleme. Her şeyin kusursuz olmasını aşırı derecede isteme.
Ben sevgiyim.Artık kemdimi sevmeyi ve onaylamayı seçiyorum.

*Artritli parmaklar
Cezalandırma arzusu. Suçlama. Kendini aldatılmış ve mağdur edilmiş hissetme. Mükemmelliyetçilik
Sevgi ve anlayışla görüyorum. Tüm deneyimlerimi sevginin ışığına çıkarıyorum.

ASTIM
Boğucu sevgi. Kendi bireyselliğini ve bağımsızlığını hissedememe. Kendini bastırılmış be boğulmuş hissetme. Bastırılmış ağlama.
Artık kendi hayatımın sorumluluğunu üstlenebilirim. Özgürlüğü seçiyorum.

AŞIRI KİLO
Hayattan korkma. İncinme, aşağılanma, eleştri ve cinsellikten korunma ihtiyacı. Duygulardan kaçma. Güvensizlik, kendini reddetme. Doyum arama.
Duygularımla barış halindeyim. Olduğum yerde güvenlik içindeyim. Kendi güvenliğimi kendim yaratıyorum. Kendimi seviyor ve onaylıyorum.

ATEŞ
Aşırı öfke
Ben sevgi ve barışın sukunet dolu ifadesiyim


AYAK MANTARI
Kabul edilmemekten kaynaklanan düş kırıklığı ve sinirlilik. Olayları geride bırakama
Kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum. İlerlemek için kendime söz veriyorum. İlerlemek güzel ve güvenlidir.

AYAK RAHATSIZLIKLARI
Gelecekten ve ilerlemekten korkma
Hayatta kolaylıkla ve neşeyle ilerliyorum.

BACAK RAHATSIZLIKLARI
Gelecekten ve ilerlemekten korkma
Hayatta kolaylıkla ve neşeyle ilerliyorum.

BADEMCİK İLTİHABI
Korku. Bastırılmış duygular.Boğulmuş yaratıcılık yapmak istediklerini yapamama
Yaşam benim hayrıma akıyor. Tüm fikirlerimi rahatlıkla ifade ediyorum.Huzur içindeyim.

BAĞIMLILIKLAR
Kendinden kaçış. Korku.Kendini nasıl seveceğini bilememe.
Ne kadar harika olduğumu şimdi keşfediyorum.
Kendimi sevmeyi ve zevk almayı seçiyorum.

BAĞIRSAK RAHATSIZLIKLARI
Eskiyi, artık ihtiyaç duyulmayanı bırakmaktan korkma.
Eskiyi rahatça ve kolaylıkla bırakıyorum. Yapmak istediğim her şey için yeterli vaktim var.

BASURLAR
Zamanında yetiştirememe korkusu. Geçmişe duyulan öfke. Bırakmaktan ve kendini hayatın akışına bırakmaktan korkma.Kendini yük altında hissetme
İçinde sevgi olmayan herşeyi bırakıyorum. yapmak istediğim herşey için yeterli vaktim var.

BAŞ AĞRILARI
Kendini eleştirme.Korku.
Kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum.Evren güvenli, güvendeyim.

BAŞ DÖNMESİ
Kararsızlık, dağınık düşünme. Dikkatle bekıp görmeyi reddetme
Tam anlamıyla merkezimdeyim ve huzur içindeyim. Yaşamayı ve neşeli olmayı seçiyorum.


BAYILMA
Korku. Başa çıkamayıp bırakma. Bilincini yitirme arzusu
Hayatımdaki herşeyle başaçıkabilecek güce ve bilgiye sahibim.

BEL SOĞUKLUĞU
Kötü bir insan olduğu için cezalandırma ihtiyacı
Bedenimi seviyorum. Kendimi seviyorum. Cinselliğimi seviyorum

BEYİN RAHATSIZLIKLARI

*Felci
Aileyi bir sevgi eylemi içinde birleştirme.
Birlil içinde, sevgi dolu ve huzurlu bir aile yaşamına katkıda bulunuyorum.Herşey yolunda


*Uru
Bilgisayara yüklenmiş yanlış inançlar.İnatçılık. Eski düşünce kalıplarından vazgeçmeme
Zihin bilgisayarımı yeniden proglayabilecek güçteyim. Hayat bir değişimdir ve zihnim kendini
daima yeniler.

*Menenjit
Hastalıklı düşünme biçimi ve hayata karşı şiddetli öfke duyma.
Tüm suçlamaları bırakıyır ve hayatı sevinçle kucaklıyorum.

BOYUN RAHATSIZLIKLARI

*omurga sorunları
bir meselenin diğer bakış açılarını görmeyi reddetme. İnatçılık, eğilmezlik.
Meselelerin her yönünü esneklik ve kolaylıkla görebiliyorum. Güven içindeyim.

*Tutulma
Kararından dönmez, boyun eğmez bir inatçılık
Başka bakış açılarını görmek yararlı, bu bakış açılarını görmede kendimi serbest bırakıyorum

BÖBREK RAHATSIZLIKLARI
Eleştirme, düş kırıklığı, başarısızlık. Utanç. Küçük bir çocuk gibi tepki gösterme.
Yaşadığım her deneyim benim hayrıma gerçekleşiyor. Büyümek güvenli bir gelişme.

*Taşlar
Halledilmemiş, çözülmemiş öfke yumruları
Geçmişte yaşadığım tüm sorunları kolaylıkla çözüyor ve ortadan kaldırıyorum.

*böbreküstü bezleri
Bozguna uğrama.Artık kendisine bakamama ve ilgilenmeme. Endişe, korku
Kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum. Kendime bakmam iyi ve güven verici bir durum.

*Nefrit
Hiçbirşeyi doğru dürüst yapamadığına inanma. Başarısızlık ve kaybetme korkusu.
Kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum. Kendime değer veriyorum ve yeterliyim.

BRONŞİT
Huzursuz aile ortamı. Tartışmalar, bağrışmalar ya da sessiz sürtüşmeler.
İçimde ve çevremde uyum ilan ediyorum. Herşey yolunda

BURUN RAHATSIZLIKLARI

*Akması
Yardım isteme.İçsel feryat, ağlama
Beni mutlu kılan yollarla kendimi seviyor ve rahatlıyorum.

*Kanaması
Tanınma, kabul edilme ihtiyacı duyma. Umursanıp önemsendiğini hissetme. Sevgi isteme.
Kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum. Kendi değerimi biliyor ve kabul ediyorum. Ben harikayım.

*Tıkanması
Kendi değerini tanıyıp kabullenmeme
Kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum.


CİLT RAHATSIZLIKLIĞI

*Kurdeşen-sedef-İsilik
Bireyselliğimizin tehdit edildiğini hissetmek. Endişe, korku. Başkalarının üzerimizde güce sahip
olduğunu hissetmek. Eski gömülmüş karışıklık.

Kendimi neşe ve huzur düşünceleriyle, sevgiyle koruyorum. Geçmiş bağışlandı ve unutuldu. Şu anda özgürüm.

*Sivilceler-yağ bezeleri
Çirkinliği gizleme
Kendimi güzel ve sevilmeye değer buluyorum.

*Siyah noktalar
Küçük öfke patlamaları
Düşüncelerimi yatıştırıyorum. Sükunet içindeyim.

CİNSEL SOĞUKLUK
Korku. Zevk yadsıma. Cinsel ilişkinin kötü bir şey olduğuna inanma. Duyarsız eş .Babadan korkma.
Kendi bedenimden zevk almak iyi ve güvenli bir şey. Kadın olmak çok güzel.

ÇENE RAHATSIZLIKLARI
Öfke. İçerleme ve intikam alma arzusu.
Zihnimdeki bu durumu yaratan düşünce kalıplarını değiştirmeye hazırım. Kendimi seviyor
ve onaylıyorum. Emin ellerdeyim.

DALAK
Sabit fikirler ve saplantılar. Birşeyler hakkında sürekli tedirginlikler ve endişelere sahip olmak.
Kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum. Emin ellerdeyim. Her şey yolunda.

DEPRESYON

Sahip olma hakkına sahip olmadığını hissetmekten kaynaklanan kızgınlık. Umutsuzluk.
Artık diğer insanların korkularının ve sınırlamalarının ötesine geçiyorum. Kendi hayatımı yaşıyorum.

DİSK KAYMASI
Hayat tarafından hiç desteklenmediğini sanma. Kararsızlık.
Kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum. Yaşam tüm isteklerimi destekliyor. Her şey yolunda.

DİŞETİ KANAMASI
Hayatta verdiği kararlardan sevinç duymama
Hayatımda verdiğim kasrarlar daima doğru. Huzur içindeyim.

DİZ RAHATSIZLIKLARI
İnatçı ego ve gurur. Eğilmezlik, esnek olamama. Korku. Teslim olmama.
Olayların karşında rahatlıkla eğiliyorum ve yaşadıklarımı sevgiyle kabul ediyorum.

DÜŞÜK
Gelecek korkusu. Doğru zaman olmadığı düşüncesi
Hayatımda daima Tanrısal eylem gerçekleşmekte. Kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum.
Herşey yolunda.

EGZAMA
Soluk kesici kin. Zihinsel patlamalar
Uyum ve barış, sevgi ve mutluluk beni kuşatıyor. Evren güvenli, güvendeyim.

ENFEKSİYON
Sinirlenme, öfke, sıkıntı
Rahat, sakin ve uyumlu olmayı seçiyorum.

FELÇ

Korku, dehşet. Bir durumdan ya da bir kişiden kaçış. Direnme
Tüm hayatla birim. Her durum için tam anlamıyla yeterliyim.

FITIK
Kopmuş, uyumu bozulmuş ilişkiler. Gerilme, zora gelme, sorumluluklar, yanlış yaratıcı ifade.
Zihnim hafif ve uyumlu. Özgürüm. Kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum.

GASTRİT
Süregelen rahatsızlık. Kaygılar. Endişeler.
Kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum.Evren güvenli, güvendeyim.

GAZ SANCILARI
Sıkı tutma. Korku. Sindirilmiş fikirler.
Gevşiyor ve hayatın içimden rahatça akmasına izin veriyorum

GEĞİRME
Korku. Hayatı çok hızlı biçimde içine tıkıştırma.
yapmak istediğim herşey için yeterli vaktim var. Huzur içindeyim.

GÖZ RAHATSIZLIKLARI

*Astigmatizm
"Ben" sorunu. Kendi benliğiyle karşılaşmaktan korkma
Artık kendi güzelliğimi ve görkemimi görmeye hazırım

*Glokom
Katı bir bağışlamazlık. Çoktan beri süren incinmelerin
Sevgi ve şefkatle bakıyorum. baskısı. Bunlara boğulmuş olma.

*Hipermetrop
Şimdiden, yaşanan andan korkma
Evren güvenli, güvendeyim.

*Katarakt
Geleceğe neşe ve umutla bakamama
Hayat sonsuz mutluluk içeriyor. Her yeni anı yaşamak istiyorum.

*Keratit
Aşırı öfke. Birisine vurma isteği
İçimden akan sevginin gördüğüm herşeyi iyileştirmesine izin veriyorum. Barışı seçiyorum.
Herşey yolunda.

*Miyop
Gelecekten korkma, önünde olana güvenmeme.
Tanrısal rehberliği kabul ediyorum. Yaşam sürecine güveniyorum. Emin ellerdeyim.

*Şaşılık
Dışarıda olanları görmek istememe. Ayrı amaçlar içinde olma.
Görmem iyi ve güvenli bir şey. Huzurluyum


GRIP
Kitle olumsuzluğunu ve inançlarını benimsememe. Korku. İstatistiklere inanma.
Ben grup inançlarının ötesindeyim. Tüm tıkanıklıktan ve etkilerden kurtuldum.

GUATR
Acı çektirildiği ve cezalandırıldığı için nefret duyma. Kendini kurnan olarak görme. Hasyatta kendini engellenmiş hissetme.
Hayatımın hakimi, yöneticisi benim. Kendim olmakta özgürüm.

GUT
Herşeye hakim olma, üstün olma arzusu. Sabırsızlık, öfke
Güvendeyim ve tehlikelerden uzaktayım. Kendimle ve başkalatyla barış içindeyim.

HAZIMSIZLIK
Korku, endişe, dehşet hissetme. Sızlanma homurdanma
Tüm yeni deneyimler sakinlikle kabul ediyor ve özümsüyorum.

HEPATİT
Değişikliğe direnme. Korku, öfke, nefret. Karaciğer öfke ve gazabın yeridir.
Zihnim arınmış ve özgür. Geçmişi sevgiyle bırakıyorum ve yeniliklere sevgiyle kucak açıyorum

HİPOGLİSEMİ
Hayatın sorumlulukları, yükleri yüzünden bunalma. "Hayatın hiçbir anlamı yok" tarzında duygu ve düşünceler
Şimdi hayatımı aydınlık, kolay ve neşe dolu kılmayı seçiyorum.

HORLAMA
Eski düşünce kalıplarından vazgeçmeme
Zihnimden içerisinde sevgi barındırmayan her şeyi atıyorum. Geçmişi arkamda bırakarak
yeni ve önemli olana doğru gidiyorum.

İDRAR TUTAMAMA
Duygusal taşma. Duyguları yıllarca kontrol altında tutmanın birikimi.
Hissetmeye hazırım. Duygularımı ifade etmem iyi ve güvenli. Kendimi seviyorum.

İDRAR YOLU İLTİHABI
Öfke, kızgınlık, suçlama.
Hayatımda sadece sevindirici deneyimler yaratıyorum. Kendimi seviyor ve onaylıyorum.

İKTİDARSIZLIK
Cinsel baskı, gerilim,suçluluk duygusu. Toplumsal inançlar benimsene. Eski eşe karşı kin duyma. Anneden korkma.
Artık cinsel gücümün kolaylıkla ve keyifle iş görmesine izin veriyorum. Yaşamak çok zevkli.

İLTİHAPLANMA
Korku ve çok güçlü öfke.
Ben sakinlikle, kendi merkezimde kalarak düşünüyorum.

İNME
Vazgeçme. Direnme. Değişikliktense ölmeyi yeğleme. Yaşamayı reddetme.
Hayat değişimin kendisidir. Ben yeniliklere kolaylıkla uyum sağlayabilirim. Hayatı, geçmişi,
şimdiyi ve geleceği kabul ediyorum.


İNTİHAR
Yaşamda hiçbir çıkış yolu görememe.
Evren güvenli, güvendeyim. Her zaman çıkış yolu vardır.

İSHAL
Korku, reddetme, kaçış.
Benim bedenim kusursuz işleiyor. Hayatla barış halindeyim.

KABIZLIK
Eski fikirlerden vazgeçmeyi reddetme. Geçmişe saklanıp kalma. Cimrilik.
Geçmişi bırakıyor, yeni ve gerekli olanı kabul ediyorum. Hayatın içimden akmasını
kabul ediyorum

KALP RAHATSIZLIKLARI
Uzun süreden beri yaşanılan duygusal sorunlar. Sevinçten yoksunluk. Kalbin katılaşması. Fazla çabalama. Aşırı duygusal ve zihinsel gerilim altında olduğuna inanma.
Sevinç. Sevinç. Sevinç. Sevincin zihnimden bedenimden ve hayatımdan akmasına
sevgiyle izin veriyorum.

*Trombozu
Kendini yalnız ve panikte hissetme. "Ben yeterince iyi değilim, yaptığım yeterli değil, asla başaramayacağım" düşüncesi
Hayatla birlik içindeyim. Evren güvenli ve beni destekliyor. Her şey yolunda.

*Krizi
Para ve mevki uğruna kalbindeki tüm neşe ve sevinci yok etmek.
Neşe ve sevinci kalp merkezime geri getiriyorum. Herkese sevgiyle davranıyorum.

KANGREN
Zihinsel marazilik. Zehirli düşüncelerle yaşama sevincini boğma.
Artık uyumlu düşünceleri seçiyor ve yaşam sevincinin içimden sevgiyle akmasına izin veriyorum.

KANSER
Derin bir biçimde incinme, yaralanma. Uzun zamandır süren kızgınlık. İnsanı için için yiyen derin bir üzüntü veya sır. Nefret etme.
Geçmişte yaşananlar sevgiyle bağışlıyor ve özgür bırakıyorum. Dünyamı sevinçle doldurmayı seçiyorum. Kendimi seviyor ve onaylıyorum.

KAŞINTI
İnsanın kendi doğasına zıt düşen arzular duyması. Doyumsuzluk. Vicdan azabı. Kaçmak ve kurtulmak isteği
Şimdi ve burada huzur içindeyim. Evren benim tüm ihtiyaç ve arzularımı yerine getiriyor.
Benim için hayırlı olanı kabul ediyorum.

KAZALAR
Düşüncelerini dile getirmeye çekinme. Otoriteye başkaldırı. Şiddete ve zor gücüne inanma. Kazalar biz kendimize çekeriz.
Bendeki bu durumu yaratan düşünce kalıplarını terk ediyorum. Evrenle barış halindeyim ve
çok değerliyim.

KEKELEME
Güvensizlik. Kendini ifader eksikliği. Ağlamasına izin verilmemiş olması.
Düşüncelerimi açıklıkla ve rahatlıkla açıklamakta özgürüm. Kendime güveniyorum. Kendimi ve
başkalarını seviyorum.


KILLANMA
Üstü örtülü öfke. Derin korku. Suçlama arzusu. Suçlanma korkusu. Kendi bedenine değer vermeme.
Ben kendimin sevgi dolu evebeyniyim. Seviliyor ve onaylıyorum. Emin ellerdeyim. Kendimi olduğum gibi kabul ediyorum

KISIRLIK
Korku ve yaşam sürecine güvenmeme. Analık-babalık deneyimine ihtiyaç duymama.
Yaşam sürecine güveniyorum. Ben daima doğru yerde ve zamanda, doğru şeyler
yapıyorum. Kendimi seviyor ve onaylıyorum.

KİSTLER
Geçmişteki acı veren olayları sürekli hatırlama ve düşünme. Yanlış, marazi gelişme
Tüm yaşadıklarım benim deneyimin için gerekli ve güzel olaylar.Ben onları sevgiyle
anıyorum. Kendimi seviyorum.

KOLESTROL
Mutluluğu kabullenmekten korkma ve kaçma.
Hayatı sevmeyi seçiyorum. Mutluluk kanallarım sonuna kadar açık, neşeyi kabul ediyorum.

KOLİK
Zihinsel öfke, sabırsızlık. Bulunduğu ortamdan sıkılmak, rahatsız olmak.
Bu çocuk sadece sevgiye ve sevecen düşüncelere tepki verir. Güvende olduğunu
hissetmek ister.

KOLİT
Güvensizlik. Bitmiş olanı bırakamama
Hayatın mükemmel ritminin ve akışının bir parçasıyım.Herşey tanrısal bir düzen içinde.

KOMA
Şiddetli korku. Birisninden ya da birşeyden kaçış.
Seni güvenlik ve sevgiyle kuşatıyoruz. Sana sevgi dolu iyileşebileceğin bir ortam yaratıyoruz.

KONJONKTIVIT
Bir beklenti ile ilgili öfke ve düş kırıklığı
Sevgi dolu gözlerle bakıyorum yaşama. Uyumlu bir çözüm var ve ben onu kabul ediyorum

KRAMPLAR
Gerilim, korku, sıkı tutma, sürdürme
Gevşiyor ve zihnimin rahatlayıp sakinleşmesine izin veriyorum.

KULAK İLTİHAPLARI
Öfke. İşitmek istememe. Çok fazla gürültü, karışılık. Tartışan ana-baba
Uyum beni kuşatıyor. Hoş ve güzel olanı sevgiyle dinliyorum.

KULAK ÇINLAMASI
Dinlemeyi reddetme. İç sesini işitmek istememe. İnatçılık.
Yüksek benliğime güveniyorum. İç sesimi sevgiyle dinliyorum. Ben bir sevgi merkexiyim.

KURDEŞEN
Pireyi deve yapmak. Gizli korkular.
Hayatımın her köşesinde barış ve huzur var.


KUSMA
Fikirleri şiddetle reddetme. Yeni'den korkma
Hayatı güven içinde ve neşeyle sindiriyorum. Bana yalnızca hayırlı şeyler gelir, ben de yalnızca hayırlı şeyler yaparım.

LARENJIT
Konuşamıyacak kadar çok kızma. Söylemek istediklerini söylemekten çekinme. Otoriteyle anlaşamama.
Arzu ettiklerimi söylemekte özgürüm. Söylediğim herşey takdir ve onay görüyor. barış halindeyim.

LENF HASTALIKLARI
Zihnin artık -sevgi ve mutluluk- üzerine kesinlikle odaklanmasının uyarısı
Şimdi yaşama sevincine tamamen odaklanmış durumdayım. Hayatla uyumlu olarak akıyorum.

MANTAR HASTALIĞI
Başkalarının sizi üzmelerine ve sinirlendirmelerine izin vermeniz. Kendinizi yeterince iyi ve temiz hissetmemeniz.
İç huzurum var ve herşeyi seviyorum. Kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum. Hiçbir güç benim üzerimde güce sahip değil. özgürüm. Kendime güveniyorum.

MEME RAHATSIZLIKLARI
Aşırı annalik etme. Aşırı koruma. Zorbaca bir tutuma varan aşırı müdahale. Kendine bakmayı reddedip, herkesi kendi önüne geçirme.
Ben önemliyiyim ve değerliyim. Artık kendime sevgiyle ve keyifle özen gösteriyorum. Başkarına kendileri olma özgürlüğünü tanıyorum. Hepimiz güvendeyiz.

MİGREN
Kusursuz olma isteğiyle kişinin kendi üzerine baskı yapması. Bastırılmış öfke. Hayatın akışına güvenmeme. Cinsel korkular.
Kendimi hayatın akışına bırakıyorum ve evrenin tüm ihtiyaçlarımı en güzel biçimde karşılayacağına inanıyorum.Yaşama güzel.

NASIRLAR
Katılaşmış kavramlar vr fikirler. Katılaşmış korku.
Yeni fikirleri ve yolları denemenin güvenli ve güzel olduğuna inanıyorum. Hayırlığı olana açığım ve onu sevgiyle kabul ediyorum.

NEVRALJİ
Kendini bir suç için cezalandırma. İletşim sorunu nedeniyle kendine eziyet etme.
Kendimi bağışlıyorum. Kendimi seviyor ve onaylıyorum.Tüm iletişimlerim sevgi dolu.

NEZLE
Aynı anda pek çok şeyin olup bitmesi. Zihinsel karmaşa, düzensizlik. Küçük incinmeler. Her kış nezle olurum düşüncesi.
Zihmimin gevşeyip rahatlamasına izin veriyorum. İçimde ve çevremde berraklık ve uyum var.
Her şey yolunda.

NÖBETLER
Aileden, kendinden ya da yaşamdan kaçış.
Ben evrende güvendeyim ve kendi evimdeyim.

OMURGA EĞRİLİĞİ
Hayatla uyum içinde akma isteğinden yoksunluk. Korku. Eski fikirlere tutunma. Hayata güvenmeme.
Tüm korkularımdan arınıyorum. Evren güvenli. Sevgiyle kendimden emin bir şekilde dimdik yürüyorum.

KAMBUR
Hayatın yüklerini taşıma düşüncesi. Kendini çaresiz ve umutsuz hissetme.
Sırtım dik ve özgürüm.Hayatım her gün daha iyiye gidiyor. Kendimi, seviyor,onaylıyorum.

OSTEPOROZ
Hayatta artık hiçbir desteğinin kalmadığına inanma.
Ben kendime yeterim ve kendi hayatımın desteğiyim.Hayat beni sevgi dolu yollarıyla destekliyor. Her şey yolunda.

ÖKSÜRÜK
Dünyaya bağırma isteği. "Beni görün ve dinleyin."
Ben önemseniyor ve takdir ediliyorum. Ben kendime yeterliyim.

PANKREAS İLTİHABI
Reddetme.Hayat tatlılığını yitirdiği için öfke ve düş kırıklığı hissetme.
Kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum. Hayatımda kimseye ihtiyaç duymadan sevgi ve neşe yaratacak güçteyim.

PARAZİTLER
Gücünü dış etkilere teslim etme. Başkalarınınkontrolüne izin verme.
Gücümü sevgiyle geri alıyor ve tüm parazitlerden kurtuluyorum.

AĞIZ KOKUSU
Öfke ve intikam düşünceleri. Yoz eğilimler, dedikoduculuk. Kötü düşünceler.
Sevgi dolu nazik ve dostça konuşuyorum. Geçmişi sevgiyle bırakıyor ve sadece sevgi
ifadelerini hayatıma alıyorum.

PROSTAT
Erkekliği zayıf düşüren zihinsel korkular. Vazgeçme. Cinsel baskı ve suçluluk duygusu. Yaşlanmaya inanma.
Kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum. ruhumun genç olduğuna inanarak kendi gücümü kabul ediyorum.

RAŞİTİZM
Duygusal olarak kötü ya da yetersiz gelişme. Sevgi ve güven yoksunluğu.
Evren güvenli.Evren beni seviyor. Ben kendime yeterim.

ROMATİZMA
Kendini aldatılmış, mağdur edilmiş, kurban gibi hissetme. Sevgi eksikliği ya da yokluğu. Kronik acılık. İçerleme.
Kendi deneyimlerimi kendim yaratıyorum. Kendimi ve başkalarını seviyor ve onaylıyorum.

SAFRA KESESİ TAŞLARI
Acılık, keskinlik. Katı düşünceler. Suçlama, mahkum etme. Kibir.
Geçmişi sevgiyle bırakıyorum. Hayat çok tatlı

SAĞLIK
Duymak istememe. Reddetme, inatçılık, kendini tecrit etme.
Tanrısal olanı dinliyorum. Her şey O'nun sesi. İşittiğim her şey bana neşe veriyor.

SALGI BEZLERİ RAHATSIZLIĞI
Harekete geçiren ve ileriye yönelten düşüncelerin zayıflığı. Kendini baskı altında tutma ve çekinme.
Gerek duyduğum tüm fikirlere ve faaliyetlere sahibim. İleri doğru adım atma cesaretim var.

SARA
Zülm duygusu. Hayatı reddetme. Büyük mücadele verme duygusu. Kendine karşı zorbalık.
Hayatın sonsuz güzelliğini yaşamayı seçiyorum. Hayatla barışığım.

SARILIK
İçsel ve dışsal önyargı. Dengesiz muhakeme.
Kendime ve tüm canlılara karşı hoşgörü, şefkat ve sevgi duyuyorum.

SEDEF HASTALIĞI
İncitilmekten korkma. Kendi duygularını uyuşturma. Duygularının sorumluluğunu kabullenmeyi reddetme.
Hayatta benim için en iyi olanı hak ediyorum. Sevinçli olan herşeyi kabul ediyorum. Kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum.

SELÜLİT
Biriktirilmiş öfke ve kendini cezalandırma.
Kendimi ve başkalarını seviyor ve onaylıyorum. Affediyorum. Hayatı sevmek ve tadına varmak
için özgürüm.

SIRT RAHATSIZLIKLARI

*Alt Bölüm
Para konusunda korku. Mali destekten yoksunluk. İşini sevmeme.
Yaşam sürecine güveniyorum. Evren benim gereksinim duyduğum herşeyi sağlayacaktır.
Evren güvenli, ben güvendeyim.

*Orta Bölüm
Suçluluk duygusu ardındaki tüm ıvır zıvır'a saplanıp kalma.
Geçmişi sevgiyle geride bırakıyorum. Geleceğime sevgiyle ve güvenle bakıyorum. Kendimi afediyorum.

*Üst Bölüm
Duygusal destekten yoksunluk. Sevilmediğini hissetme. Bu yüzden kendi sevgisini de gösterememe. Hayat sorumluluğunun ağır
Kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum. Evren beni seviyor ve destekliyor. gelmesi.

SİNİR BOZUKLUĞU
Ben merkezcilik.Hep kendini düşünerek doğal iletişim yollaını kapatma.
Yüreğimi sevgiye açıyor ve paylaşmayı seçiyorum.

SİNİRLİLİK
Korku, endişe, mücadele ve acele etme. Yaşam sürecine güvenmeme.
Yaşam yolunda her şey için bol vaktim var. Acele etmeden yürekteniletişim kuruyorum.

SİNÜZİT
Yakın bir kişiye sinirlenme.
Huzur ve uyumun beni kuşattığını ve her şeyin yolunda olduğunu ilan ediyorum.

SİSTİT
Endişe. Eski fikirlerin altında olma. Kızgınlık.
Eskiyi kolaylıkla ve sevgiyle bırakıyor. Yeniye hoş geldin diyorum. Emin ellerdeyim.

SİYATİK
İki yüzlü olduğunu düşünüp kendine kızma. para ve gelecek için endişelenme.
Benim için hayırlı olanı kabul ediyorum. Evren güvenli, ben güvendeyim.

ŞEKER HASTALIĞI
"Keşke öyle olsaydı" düşüncesinden kaynaklanan özlem. İdareyi hep elinde tutma isteği. Derin keder. Hayatın anlamını yitirmesi. inatla afetmeme.
Bu an sevinçle dolu. Keşke diye bir şey yok. Tüm deneyimlerim benim gelişimim için. Yaşamdan tat almayı seçiyorum.

TANSİYON RAHATSIZLIKLARI

* Yüksek
Uzun süreden beli gelen çözülmemiş duygusal sorun.
Geçmişi sevgiyle geride bırakıyorum. Huzur içindeyim.

*Düşük
Çocuklukta yaşanan sevgi eksikliği. "Ne anlamı varki, nasıl olsa bir işe yaramıyacak düşüncesi.
Ben kendimi seviyor ve onaylıyorum. Yaşantımı sevinç kaynağına dönüştürmeye karar verdim.

TIRNAK YEME
Düş kırıklığı ve kendini içten yiyip durma.
Kendi hayatımın sahibiyim ve hayatımı sevinçle yönetiyorum.

TİKLER
Korku. Başkaları tarafından gözlendiği hissi.
Herkes beni beğeniyor ve onaylıyor. Herşey yolunda. Evren güvenli.

TİMÜS
Bağışıklı sistemini yöneten salgı bezi. Hayat tarafından saldırıya uğrandığını hissetme. Herkes bana saldırmak için bekliyor, beni sevmiyorlar düşüncesi.
Evren güvenli , ben güvendeyim. Herkes beni seviyor ve iyiliğimi istiyor. Hem içimde hem dışımda güvendeyim.

TROİT
Aşağılanma duygusu. Yapmak istediklerini hiç yapamıyacak olduğuna inanma ve korkma.
Evren beni seviyor ve destekliyor. İstediğim her şeyi yapmaya muktedirim.

*Çok çalışması
Dışlanmışlık hissinden doğa öfke, gazap
Ben hayatın merkezindeyim. Herhes beni seviyor, beyeniyor ve onaylıyor.

*Az çalışması
Yaşamdan, mücadeleden vazgeçme. Kendini umutsuz bir biçimde bastırılmış hissetme.
Kurallarını kendimin koyduğu sevgi dolu bir yaşamı seçiyorum. Her halimle özgürüm.

UÇUKLAR
Öfkeli sözleri kendi içinde kurma, içinde kavga etme ve bu duyguşarı ifade etmekten korma.
Ben yalnızca huzur verici deneyimler yaşıyorum ve kendimi seviyorum. Her şey yolunda.

UYKUSUZLUK
Korku. Yeterli olamama duygusu. Suçluluk
Yaşadıklarımı sevgiyle bırakıyor ve huzur dolu bir uykuya dalıyorum.

UYUZ
Hastalıklı düşünme biçimi. Başkalarının sizi üzmelerine ve sinirlendirmelerine izin verme.
Ben hayatın canlı, neşeli ve sevgi dolu bir ifadesiyim. Ben kendi kendimin efendisiyim.

ÜLSER

Korku. Yeterli olamama duygusu. Suçluluk
Kendimi seviyor,beğeniyor ve onaylıyorum. Huzurluyum. Sakinim ve her şey yolunda.

VARİS
İşini ya da bulunduğu yeri sevmeme. Hevesin kırılması. Taşıyabileceğinden daha fazla yük altında olduğunu düşünme.
Hayatı ve yaptığım işi seviyorum. Elimdekiler için şükrediyorum. Herşeyi sevmeyi seçiyorum.

VEREM
Bencillikten ağır ağır eriyip gitme. Sahiplenme herşeye egemen olma duygusu. Gaddarlık. intikam arzusu üzerinde mayalandırma.
Kendimi ve başkalarını seviyor ve onaylıyorum. İçerinde yaşayacağım sevgi ve barış dolu bir dünya yaratıyorum.

YATAĞA İŞEME
Anne-babadan, özellikle babadan korkma.
Seni seviyor, anlyor ve şefkatle kucaklıyoruz. Sen güvendesin.

YORGUNLUK
Can sıkıntısı, yaptığı işi sevmeme.
Hayat bana coşku veriyor, istek ve enerji doluyum.

ZONA
Ayakkabının öteki tekinin de düşmesini bekleme. Korku ve gerilim. Her şeyin kendi hakimiyeti altında olmasını isteme.
Gevşiyor ve zihnimin rahatlayıp sakinleşmesine izin veriyorum. Yaşam sürecine güveniyorum.
Her şey yolunda.

Kaynak: Louise Hay - Düşünce Gücüyle Tedavi

3.02.2008

Anne Karnında Başlayan Öğrenilmiş Korkular / Bölüm 1

Her insanın belli bir hayat kalitesi vardır. Bu hayat kalitesinin oranı ise; yaşadığınız hayattan ne kadar keyif aldığınız ve bu hayatın ne kadarını içinize sindirerek yaşadığınızla alakalıdır. . Her anını keyifle, huzurla, kendine güven içerisinde, sevgiyle, her türlü isteğini yerine getirerek yaşayan, kendisiyle ve dolayısıyla çevresiyle barışık, sosyal, aktif bir hayat geçiren bir bireyin hayat kalitesi çok yüksektir. Ama tam aksiyse; her an öfkeli, korku dolu, kendine güvensiz, sevgiyi yaşayamayan ve yaşatamayan bir bireyin ise, hayat kalitesi de bir o kadar düşüktür. İşte bu hayat kalitemizin düşmesine sebep olan ise egolardır.

Ego deyince aklımıza kalıplaşmış bir açıklama gelir. Kendini beğenmiş, ukala insanlara bizler egolu damgasını yapıştırıveririz. Bu da bizim doğru bildiğimiz yanlışlardan biridir. Ego terimi oldukça geniştir ama bir tanesinin varlığı bile insanın mutsuz olmasına büyük bir nedendir. Bunlardan bazıları; kıskançlık, öfke, kırılganlık, saldırganlık, korkular (ölüm korkusu, terk edilme korkusu, yükseklik korkusu, yalnızlık korkusu, kaza yapma korkusu, hastalanma korkusu, başarısızlık korkusu, hırsız korkusu, hayvan korkusu…), güvensizlik, sevgisizlik (kendini sevmeme, sevilmediğini ya da sevilemeyeceğini düşünme), acılarla beslenme, kendine değer vermeme, yargılama, aşağılamadır. Ama tüm bunları tek bir başlıkta toplayacak olursak, tüm egoların kaynağı sevgisizliktir.

Sevginin yeşermediği, daha doğrusu sevgiyle yeşermeyen her birey; kendine güvensiz olur, kendine güveni olmayan birey korkularını oluşturur. Korkularıyla yaşayan birey, kıskanç olur, çabuk kırılır ve incinir. Kırılan, incinen kıskanç bir birey ise saldırganlaşmaya ve ani öfke patlamaları yaşamaya başlar. Eğer ki birey, bu egoların farkında değilse ve böyle davranmayı bir yaşam biçimi haline getirmişse, kendinden oluşan kuşaklara yani çocuklarına da bunları bilinçli ya da bilinçsiz olarak öğretmeye başlar. “öğretmek” kelimesini özellikle, üstüne basa basa vurgulamak istiyorum çünkü egolar sonradan öğrenilmiş olan duygu karmaşalarıdır. Hiçbir birey anne karnına, egolara sahip olarak gelmez. Bu yüzden daha anne karnında başlar tanışıklığımız, sevgisizlikten doğan korkularla, yani egolarla.

Çoğunlukla, ilk, bebeğini dünyaya getirmeye hazırlanan bir anne adayı, kendine olan sevgisinden ödün vermeye başlar. Vücudu değişir, hareketleri kısıtlanır, kendini güzel bulmamaya yani artık aynaya baktığı zaman kendini sevmemeye başlar. Bu sevgisizlik içinde kendine olan güvenini kaybeder ve türlü korkular üretmeye başlar. “Ben bu bebeğe nasıl bakacağım, ya sakat doğarsa, ay niye bugün kıpırdamadı bir sorun mu var, ya düşük yaparsam, ya doğuramazsam, ya eşim artık beğenmezse” gibi düşüncelerden oluşan korkularla, huzursuz geçecek bir hamileliğin temelleri atılmış olur. Bu hamilelik döneminin ilk aylarında, zaten geldiği yeri anlama ve alışma telaşında olan bebeğin karmaşık duygularına, bir de annenin, mutsuz ruh hali eklenince, bebek tümüyle rahatsız olur ve bunu da annesini rahatsız ederek göstermeye başlar.

Anne adayı ise, bebek tarafından verilen bu tepkileri fiziksel problemler olarak hisseder. Anne tüm duygu yoğunluklarını tek başına yaşadığını düşünürken, aslında onunla beraber yol alan, her yiyip içtiğinden olduğu kadar her yaşadığı duygudan da beslenen bebek, tüm bunlardan etkilenir ve anneye sinyaller göndermeye başlar. Anne, ne kadar bu sinyalleri algılayamazsa, bebeğin bu dünya da kalma isteği de aynı oranda azalır. İşte ilk korkular bu devrede oluşur çünkü bebek, annenin mutsuzluğunun kendisinden kaynaklandığını düşünerek, anneyi üzüyor olmaktan korkmaya başlar. Bu da bebekte geldiği yere geri dönme isteği uyandırır ve sağlıksal olarak zayıflar ve bundan doğal olarak etkilenen anne adayı, sorunlar yaşamaya başlar. Ben tüm hamileliği boyunca, karın ağrıları, kramplar, kusmalar, yaşayan hatta doğuma kadar ki olan tüm zamanını hiç hareket etmeden yatarak geçirmek zorunda olan birçok anne adayı tanıdım. Eğer ki anne; bu bebeği tam anlamıyla kabul eder ve o nu hayatına müdahale etme potansiyeli olan bir varlık olarak görmeyi bırakırsa, bebek rahatlar, sevildiğini hisseder ve hayata sıkı sıkı tutunduğu için bu korkusunu atlatır ve anneyi de rahat bırakır.

Zaman ilerledikçe, anneyi olduğu kadar çevresindeki tüm olan biteni ve hatta konuşulanları bile iyice anlamaya başlayan anne karnındaki bebek, annenin hangi durumlardan iyi ya da kötü etkilendiğini, bu durumların ne olduğunu ve annenin bunlara nasıl bir tepki verdiğini ezberler. Fiziksel olarak gelişen bebek, duygularını da oluşturmaya başladığından, annenin tüm mutlu ve mutsuz olduğu durumları kendine mal etmeye, yani, bunu kendine bir yaşam biçimi olarak seçmeye başlar ve bunu kaydeder. Dolayısıyla, ne zaman aynı tip bir olayla karşılaşsa, otomatik olarak öğrendikleri devreye girer, bunları kendi yaşıyormuş gibi algılamaya ve anneden bağımsız olarak, kendine has tepkiler vermeye başlar.

Örneğin; eğer ki bir anne adayının düşük yapma gibi bir korkusu varsa ve başına gelen her olayda bebeğini kaybetme korkusu yaşıyorsa, bebek bunu kaydeder, saklar ve anne adayının başına gelen en ufak bir kazada kendisi düşme korkusu yani ölüm korkusu yaşamaya başlar. İşte bu kaydettiği korkuyla hayata merhaba der ve eğer bunun farkına varmazsa, hayatı boyunca kaza geçirme ya da ölme korkusuyla yaşar. Bir başka örnek daha. Eğer ki anne adayı, hamileliği boyunca kendisiyle yüksek sesle konuşulmasına tepki veriyor ve bundan hoşlanmıyorsa, hatta bundan korkuyorsa; bunu algılayan bebek, duyduğu her yüksek sesten etkilenmeye yani korkmaya başlıyor, bunu kaydediyor ve bu korkuyla dünyaya merhaba diyor. Yine bu bunun farkına varmazsa, kendisiyle yüksek sesle konuşulmasından hoşlanmıyor, biri yüksek sesle konuştuğu zaman da korkup, bir kenara siniyor. Çünkü tüm bunları anne karnındayken öğrendi, kaydetti, kendine mal etti ve yaşamaya başladı.

Anne karnında öğrenilen tüm duygular gelecekteki yaşam kalitemizi belirleyen ana kıstaslardır. Sevgisizlikten doğan korkular başka korkuları da kendine çeker ve yeni korkular oluşturur. Anne adaylarının öğrettiği tüm korkular, bilinçsizce, çocuğuna aktardıklarıdır. Serinin ikinci bölümünde ise, doğumdan sonraki yaşantımızda bize bilinçli olarak öğretilmiş olan egoları paylaşacağız.

Hepimizin yolu sevgiyle açık olsun.

Yazar: Burcu Akar
Kaynak: http://www.indigodergisi.com/burcu_20.htm

Anne Karnından Sonra Devam Eden Öğretilmiş Korkular / Bölüm 2

Bizler yıllarca, birçok şeyden korkmaya programlanmış birer robot gibi büyütüldük. Büyüklerimiz yapmamızı istemedikleri her şeyi, korkutarak durdurma yolunu bulmuşlardı.

Kendiniz gibi bir çocuk yaratmak. Benim anlatmak isteğim konu da işte tam olarak bu. Eğer ki çocuğunuz varsa; aşağıda okuyacaklarınızı önyargısız olarak okumanızı, eğer ki henüz bir meleğiniz yoksa kendi çocukluğunuzu gözden geçirerek okumanızı rica ediyorum. Siz çocuğunuzu ne kadar bağımsız bir birey olarak yetiştirebiliyorsunuz? Ya da siz ne kadar bağımsız bir birey olarak yetiştirildiniz! Ve en önemli soru; SİZ ÇOCUĞUNUZU, YETİŞTİRİLİŞ TARZINIZA GÖRE Mİ YETİŞTİRMEYİ PLANLIYORSUNUZ?


Bizler yıllarca, birçok şeyden korkmaya programlanmış birer robot gibi büyütüldük. Büyüklerimiz yapmamızı istemedikleri her şeyi, korkutarak durdurma yolunu bulmuşlardı. İşte nesilden nesle devam eden bu davranış biçimi öğretilmişlik bakımından bilinçli ama sonunun ne olacağı düşünülmediği için de bilinçsizce yapılan otokontrol yöntemidir. İplerin ebeveynin elinde olduğunu kanıtlamak ya da anı kurtarmak amacıyla ortalığa savrulmuş olan ama ileride de büyük sorunlar yaratan, yine ebeveynlerimize ait olan korku otokontrolleri…

İşte ana başlıklarıyla; hayat kalitemizi düşürüp, bizi biz olmaktan çıkaran korkularımız:


Sevgi üstüne yapılan korkutmalar

Hani çoğumuzun dilindedir ya da mutlaka anne ve babamızdan duymuşuzdur; "Çocuğum yemeğini ye yoksa seni sevmem", ya da "Uslu durmazsan senin yerine komşunun çocuğunu severim", ya da "Sen beni dinlemiyorsun, ben de artık seni sevmeyeceğim"...

Ne hazindir ki, çocukken sevgiyi kaybetmekten korkmaya ve sevgiyi hak etmek gerekliliğine inanamaya programlanan çocuk, ileri de bunu bir hayat biçimi olarak kabul edip; hırslı, kıskanç, şüpheci bir insan olup çıkıyor.

Hayata ve insanlara olan güvenini kaybettiği gibi; kendisine olan güvenini de yitiriyor. Ve yine hayata ve insanlara hep şüpheli gözlerle bakıp, hep aldatılabileceğini düşünüp, sürekli gardını almış, tetikte bekleyerek ilerlemeye çalışıyor. Hep aşırı uçlarda yaşamayı bir tercih olarak seçiyor. Ya pasif, kırılgan, hakkını savunmayı bir kenara bırakın kendi adına cümleler bile kuramayan bir birey oluyor ya da istediği şeyleri elde etmek için anlam veremediği bir hırsla savaşıp duran, kaybetmeyi hazmedemeyen, daima kendini kanıtlamak zorunda hisseden bir birey oluyor.

Ne yazık ki; iki sonuç da insanı mutlu eden, hayat kalitesini yüksek tutan kıstaslar değil. Sayacaklarım arasında en tehlikeli silah; işte budur. SEVGİ ÜZERİNE YAPILAN KORKUTMALAR. Bizler, daha çocuklarımıza sevgiyi doyasıya yaşama hakkını tanımadan, onlara sevginin bir alışveriş unsuru olduğunu öğretip, verdiğin kadarını alabilirsin felsefesini aşılıyoruz. Ama unuttuğumuz ya da atladığımız bir şey var ki; karşılık beklemeden verdikçe çoğalan tek şey SEVGİDİR.

Allah üzerine yapılan korkutmalar

Her şeyin altında yatan olduğu gibi bunun altında da aslında sevgiyle yapılan korkutma var. Ama içeriği biraz farklı, çünkü burada, sevmemiz gereken bir şeyden korkmayı öğreniyoruz. Çünkü daha çocuklarımıza Allah ı anlatmadan, O’nu, bir korku unsuru olarak tanıtıyoruz. Size bu konuyu daha anlaşılır kılmak adına bizzat yaşadığım ve açıkçası oldukça ürktüğüm bir konuyu anlatmak istiyorum. Oğlumla beraber evimizin hemen yanındaki çocuk parkına gittiğimiz de, oldukça bitap haldeki bir köpek yavrusunun kaydırağın üzerinde bitkin bir halde yattığını gördük. Oğlumun da bu durum, hemen dikkatini çekti ve ona yaklaşıp sevmek istediğinde ne yazık ki köpek korktu ve kaçtı.

Oğlum bu duruma üzüldü ama oyun oynama aşkı ağır bastığı için, kaydırağın tepesine çıkmaktan kendini alamadı ve tam kaymak üzereyken, orada oynayan bir çocuk oğlumu durdurdu ve kaymaması gerektiğini söyledi. Neden olduğunu sorduğumda da bana; “Orada köpek yattı, köpeğin olduğu yerden kaymak günahtır, Allah oğlunu çarpar” dedi. Bir an dehşete düştüm ve bunu nereden bildiğini sordum, bana annesinin söylediğini, Allah ı kızdırmamamız gerektiğini yoksa yüzümüzün eciş bücüş olabileceğini ve bunları da, bizim değil de kendisinin biliyor olmasının verdiği bir gururla, uzun uzun anlattı. O anlattı ben daha çok dehşete düştüm. Ve ben ne kadar, tersini anlatmaya çalışsam da beni dinlemeyeceğini fark ettim ve her şeyini oluruna bıraktım. Çünkü bu şahit olduğum ilk olay değildi.

Bizler, Allah'ı o kadar uzak ve korkulması gereken bir varlık olarak aşılıyoruz ki çocuklarımıza, neyi seveceklerini ve korkutuldukları şeyi sevip sevemeyecekleri konusunda büyük karmaşmalar yaşıyorlar. Bu nedenle de Allah’ a ne hissedeceğini bilmeyen, sonunda da isyankâr bir nesil yaratıyoruz. Bizlere, başımıza gelen her olayın Allah’ın takdiri olduğu öğretiliyor. İyi bir insan olursak, ebeveynlerimizin dediklerine göre hareket edersek Allah tarafından ödüllendirileceğimiz aksi takdirde cezalardan ceza beğenmemiz gerektiğine inandırılıyoruz. Neden çocuklarımıza Allah’ın güzelliklerini anlatmadan önce, cezalandırıcı, korkulası bir varlık olarak tanıtıyoruz! Neden sevmemiz gereken bir şeyden korkmamayı değil de; korktuğumuz şeyi aslında sevmediğimizi anlatmıyoruz! Korku, sevgiyle asla eşdeğer değildir.

Gelecek üzerine yapılan korkutmalar


“Derslerinde başarılı ol yoksa ileride sürünürsün, iyi bir tahsil yapıp şu mesleği seç yoksa aç kalırsın”… Nasıl bu sözler size de tanıdık geldi mi! O kadar çok gelecek korkusu aşılıyoruz ki çocuklarımıza, onlara sormak ya da araştırmak dahi aklımıza gelmiyor; “ÇOCUĞUM HANGİ MESLEĞİ SEÇERSEN MUTLU OLURSUN YA DA HANGİ YETENEĞİNİ GELİŞTİRİP BUNU MESLEĞİN OLARAK SEÇMEK İSTERSİN” diye. Şu anda bulunduğu mevkiden hiç de mutlu olmayan ama sırf aç kalmamak için ( ailelerine göre) istemeye istemeye işyerine gidip, çalışmak için çabalayan, ruh sağlığı bozuk, o kadar çok insan var ki! Belki siz de, bunlardan birisiniz. Gelecekten korkmamız gerektiği ve bizim isteklerimizin hiç de önemli olmadığı öğretildi bizlere. Sevmeden yapılan bir işin, severek yapılan bir işten daha başarı kazandıracağı nereden geldi insanların aklına bilemiyorum ama sevilerek yapılan bir mesleğin sağladığı başarının daha tatmin edici ve kalıcı olduğunun anlaşılmasını diliyorum. Nesillerdir, çocuklarımızın üzerine bir beden küçük ve üstelik de hiç tarzları olmayan bir kıyafeti, durmadan ite kaka giydirmeye çalışıyoruz. Üstlerine olmayınca da, ya orasından ya burasın patlayıveriyor. Sonucunda da; ne giydiğinden, ne de giydikten sonraki görüntüsünden hoşnut olan, durmadan gelecek korkusuyla, hayatın tüm güzelliklerini kaçıran; mutsuz, huzursuz, öfkeli bir birey yaratıyoruz.

Terk edilme ve yalnız kalma üzerine korkular

“Tamam, gelmiyor musun benimle, kal o zaman burada, ben giderim seni de almam yanıma, görürsün gününü, tek başına. Karanlıkta öcüler gelir, yer seni”, “ sen iyice yaramaz oldun, sen benim çocuğum olma artık, ben Ahmet i çocuğum yapacağım, sen de git sokak da yat, seni istemiyorum ” bu iki cümlenin de söylendiği çocuğun yüz ifadesine şahit oldum. Ve bir daha da şahit olmamayı diledim. Çünkü hiç bu kadar korku dolu gözler görmemiştim hayatımda. O an kendimi, o çocukların yerine koydum ve kendimi hiç bu kadar; çaresiz, savunmasız ve ezik hissetmediğimi gördüm. Bir çocuğun hayal gücüyle oynamak çok kolaydır. Çünkü bunu yaratan ve çocuğa sunan sizsiniz. Oyunun kurallarını bilen ve öğreten de sizsiniz. Siz ne kadar yalnızlık aşılarsanız çocuğa; çocuk da büyüdüğün de bir o kadar; çevresinde insanları tutmak için; kendini önemsemeyen silik bir kişilik olacaktır. Hiçbir zaman kendine ait fikirler üretemeyen, kim ne derse boyun eğen, isteklerini yapamayan, kendine ait değer yargıları bile bulunmayan hatta kendisi için değil sürekli başkaları için yaşayan bir birey olacaktır.


Kısaca ana başlıklarıyla korkuları anlatmaya çalıştım. Daha anlatamadığım birçokları var daha, inanın. Belki bu konuyla ilgili en az iki yazı daha çıkarılabilecek kadar ileri gidilebilir. Ama eğer ki amaç bir adım atmaksa ve dur diyebilme gücünü hissedebilmekse içinizde; şunları lütfen unutmayın;

Çocuk büyütürken korkutma yöntemini kullanmak, ASLA AMA ASLA sağlıklı bir yöntem değildir.

Sevilen bir şeyden korkulmaz ya da korktuğumuz şeyi aslında bizler sevmiyoruz…


Çocuklarımıza aşıladıklarımız aslında kendi korkularımız. Bunları bir koz olarak görüyoruz ve onların hayatlarına en büyük müdahaleleri yapıyoruz. Onlara “O” olma hakkını tanımıyoruz.


Ve en vahim olanı da aslında; bize öğretilenleri biz de kendi çocuklarımıza öğretiyoruz ve buna DUR demiyoruz. Çünkü korkutmak kolayımıza geliyor. Dilerim siz, “siz” olmayı seçip, çocuklarınıza da “o” olma hakkını vermeyi seçenlerden olursunuz.


Yazar: Burcu Akar
Kaynak: http://www.indigodergisi.com/burcu_21.htm